Beyaz Gemi | Cengiz Aytmatov | Kitap Değerlendirmesi

Türk dünyasının ve dünya edebiyatının önemli isimlerinde biridir Cengiz Aytmatov. Kırgız kökenli olması dolayısıyla özellikle ülkemizde yakınlık duyulan ve eserlerine oldukça ilginin olduğu bir yazardır. Eserleri yüzlerce dile çevirilmiş, dünyaca ünlü fransız yazar Aragon’un iltifat ettiği, edebiyat dünyasına değerli eserler bırakmış büyük bir edebiyatçıdır. 

2008 yılında vefat eden yazar eserlerinde Kırgız halkının destanlarını, hikayelerini, kültürünü ve insanlarını anlatmış ve doğa sevgisi, millet sevgisi, toprak sevgisi, insan sevgisi, hayvan sevgisi gibi konuları incelemiştir. 

Cengiz Aytmatov’un kitaplarından bazılarını uzun yıllar önce okumuştum fakat kütüphanede Beyaz Gemi kitabına rastlayınca heyecanla tekrar bu engin dünyaya dalmak istedim. Beyaz Gemi kitabı ince bir roman. Benim okuduğum baskısı Ötüken Yayınları’ndan basılmıştı ve Refik Özbek çevirisinden. 

Kitaba başlar başlamaz o büyülü anlatının içinde buluyorsunuz kendinizi. Ve karşınızda klasik bir eser olduğunu, büyük bir yazarla karşı karşıya olduğunu anlıyorsunuz hemen. 

Öncelikle anlatımdaki zariflik dikkatinizi çekiyor. Özellikle doğa manzaralarındaki estetik anlatım sizi yer yer Kırgızistan’ın steplerine, yer yer yüksek dağlarına götürür. Nehirleri, çayırları, bulutları, rüzgarı, kuşları, yılkı atları ile size etkileyici bir atmosfer sunar. 

Cengiz Aytmatov’un eserlerinde mekan unsuru çok belirgindir ve öykülerinin tamamlayıcı unsurlarından biridir. Bu romanda da mekan oldukça ön plandadır. Roman Kırgızistan’ın yüksek dağlarında geçmektedir. Ormancı bir ailenin hikayesine şahit oluruz. Romanın başkişisi yazarın “çocuk” diye ifade ettiği küçük bir çocuktur. İsmi yoktur onun. Bu ayrıntı elbette önemlidir. Romandaki diğer herkesin ismi varken bu çocuğun kimliksiz olması oldukça anlamlıdır. Adeta yazar bir çocuğun değil romandaki durumda olan tüm çocukların hikayesini anlatmak istemektedir. 

Çocuk, anne babasının daha küçük yaşlarda onu terkettiği ve annesinin babasının yani dedesinin sahip çıktığı bir çocuktur. Hayal kurmayı sever ve dedesinin ona hediye ettiği dürbünle Issık Gölü’nü ve gölde hareket eden Beyaz Gemi dediği bir gemiyi izler fırsat buldukça. Bu gemiyi izlerken yine hayaller kurmakta ve bir balık olup o gemiye gitmek istemektedir. Çünkü babasının o gemide çalıştığını duymuştur. Sonra dedesinin anlattığı Boynuzlu Maral Ana Destanı’nı düşünmekte ve maralları görmek için can atmaktadır. Çocuğun dedesi Mümin, torununu çok sevmekte ve onu korumak ve kollamak için elinden geleni yapmaktadır. Fakat Mümin dede fazla uysal ve iyi niyetlidir. Bu yüzden kızının kocası olan romanın kötü kişisi Orozkul’un bütün aşağılamalarına katlanmaktadır. Yine ailenin diğer üyeleri de Oroskul’un zulmünden nasibini almaktadır. 

Romanda karakterler oldukça canlı ve gerçek karakterler. Diyaloglar adeta yaşanmış bir olaya şahit oluyormuş gibi doğal. Anlatım akıcı, anlaşılır ve sade. Rus klasiklerinin tadını almamak mümkün değil bu satırlarda. Bazen coşkun ve şiirsel bir havaya bürünüyor yazar ki, bu anlarda duygusallığınız da artıyor. 

Romanın konusu genel olarak şöyle; rutin seyrinde giden bu orman koruyucularının düzeni, Orozkul’un yasadışı olarak çobanlardan aldığı rüşvet karşılığında ormandaki ağaçları kesip satmasıyla dağılmaya başlıyor. Mümin dede tomruklardan birisini çekerken tomruğun sıkışması sonucu oyalanınca okuldan çıkmış olan torununu almaya geç kalıyor. Orozkul, iş bitmeden onun gitmesine izin vermiyor. Fakat dede mevzu torunu olunca ilk kez Orozkul’a tavır koyuyor ve Orozkul’un kimsenin binmesine müsaade etmediği atına binerek torunu almaya gidiyor. Orozkul bunun intikamını almak istemektedir; bu intikamı da dedenin ve torununun kutsal bir varlık olarak sevip saygı duyduğu ve uzun yıllardır oralarda görülmemiş marallardan (Ceylan) birisini vurdurarak tomruğu almaya gelen adamlara ziyafet vererek alıyor. Bu olaydan sonra her şey bambaşka bir seyre giriyor.

Roman sadece sıradan bir köy hikayesi anlatmamaktadır. (Cengiz Aytmatov’un bizdeki köy hikayecilerini veya romancılarını etkilediği aşikardır. Bunu belirtmeden geçemeyeceğim.) O dönemin Sovyet Rusyası’nın baskıcı yönetimini de eleştirmekte ve zorba bir rejimin insanları ne hale getirebileceğini ve pasif iyiliğin yararsızlığını da dile getirerek sosyolojik bir eser ortaya koymaktadır.  

Roman beni oldukça etkiledi, biraz Yeşil Çam’ın köy temalı filmlerini hatırladım okurken. Oldukça duygusal bir eser. Sizlere kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Görüşmek dileğiyle…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s